Fransız Devrimi’nden Arap Baharı’na Ekmek ve İsyan

İster pide, baget, simit veya lavaş, tam buğday ekmeği, simit, naan veya ciabatta olsun ekmekler bizi kültürler arasında, hatta dünyanın dört bir yanında birbirine bağlıyor. En temelde un, su ve çeşitli mayaların kullanımıyla üretilen ekmek, zaman içerisinde inanılmaz çeşitliliğe ulaştı.

Ekmek bizi, tarımı icat etmemizden ve ekin yetiştirmeyi öğrenmemizden çok daha önce, 14.000 yıl dolaylarında Ürdün’deki şöminelerde yabani buğday ve köklerinden yapılan ilk yassı ekmekleri pişiren atalarımızla buluşturuyor. 6.000 yıl önce ilk fırınları inşa edip ekşi mayayı keşfettikten sonra çağdaşları tarafından “ekmek yiyenler” olarak bilinen eski Mısırlılara da bağlıyor. Zamanla ekmek, dünyadaki birçok kültür için temel gıda haline geldi. Bu nedenle Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam’da hayatı, kutsalı ve topluluğu sembolize etmesi pek de şaşırtıcı olmasa gerek.

Dünyanın birçok yerinde ekmek, tarihi, kültürü, toplumu ve dini şekillendirmede önemli bir rol oynadı. En önemli temel gıda olarak kabul gördü ve bu nedenle doğası gereği politik bir kimliğe büründü. Ekmek ve diğer temel gıdalar için sübvansiyon sağlamak, politik istikrarı korumak veya kişinin iktidar üzerindeki kontrolünü sürdürmek için etkili bir araç olarak günden güne gücünü perçimledi. 2.000 yıl kadar önce Roma İmparatorluğu’nda ekmek, o zamana kadar görülmemiş bir politik malzemeye evrildi.

Romalıların hiciv şairi Juvenal’e atfedilen popüler “onlara ekmek ve sirk verirseniz asla isyan etmezler” sözü, Roma halkına yöneltilen daha geniş bir eleştirinin bir parçasıydı. Roma halkı egemenliklerini ekinler, araba yarışları ve gladyatör dövüşleri karşılığında büyük bir istekle terk etmişti. Bu dikkat dağıtıcı şeyler, çözülmesi gereken acil siyasi zorluklardan insanların dikkatini dağıtmaya birebirdi.

Tarihe kısa bir bakış atıldığında, artan ekmek fiyatlarının ne kadar sık ​​isyan ve ayaklanmalara yol açtığı rahatça görülebiliyor. Çoğunlukla kadınların öncülük ettiği ekmek isyanları, 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’nın her yerinde yaygındı. En ünlü ekmek protestosu, Fransız Devrimi’nin başlangıcını işaret ediyordu. Ayaklanmadan önceki aylarda, ekmek fiyatları ortalama ücretlerden üç kat daha hızlı artmıştı ve gıda fiyatları yükselmeye devam ettiğinde, pazar yerlerindeki binlerce kadın, “Fırıncı, Fırıncının Karısı ve Fırıncının Oğlu” yani kraliyet ailesini Paris’e dönmeye çağırarak Versay Sarayı’na doğru yürümeye başladı.

Ancak öğretici olaylar arıyorsak, ders çıkarabileceğimiz daha yakın tarihli örnekler de var. Hatırlayalım: 2007-08’de temel gıda maddelerinin fiyatlarındaki artış küresel bir gıda krizine yol açtı ve 48 ülkede huzursuzluk, isyan ve protestoları tetikledi. Arap Baharı’ndan önce 2010’da gıda fiyatlarında bir artış yaşandı ve ekmek protestoların temel simgesi haline geldi.

FİNANSAL PİYASALAR VE KURUMSAL GÜÇ

Son yirmi yıldır, artan ve oldukça değişken gıda fiyatlarına doğru endişe verici bir eğilim var. Fiyat dalgalanma ve artışları, jeopolitik çatışmalar, ekonomik istikrarsızlık ve spekülatif finansal işlemler dahil olmak üzere çeşitli faktörlerden fazlasıyla etkileniyor. Bu, hem üreticiler hem de tüketiciler için önemli zorluklar yaratıyor.

Artan ve oldukça değişken gıda fiyatlarına doğru eğilim, kabaca son yirmi yıla kadar uzanıyor. Mısır, yağ tohumları ve buğdayın önemli iki ihracatçısı 2022 savaşa tutuştuğunda küresel gıda ihracat pazarlarında kıtlık korkusu körüklendi. Rusya ile Ukrayna’nın savaşı zaten yüksek olan gıda fiyatlarını benzeri görülmemiş seviyelere taşıdı ve birçok insanı masalarına daha az yiyecek koymak için daha fazla ödeme yapmaya zorladı. 2022’de dünya çapında yaklaşık 800 milyon insan kronik açlıktan etkilendi. Bu 2019’a kıyasla yüzde 15 artış anlamına geliyordu.

Ancak fiyat artışları yalnızca spekülatif finansal yatırımlardan kaynaklanmıyordu. Petrol ve gaz için artan fiyatlar da önemli bir etkiye sahipti çünkü gıda sistemleri fosil yakıtlar da dahil olmak üzere bir dizi sektöre oldukça bağımlıydı. Savaş ve Rus gazına uygulanan yaptırımlar ithal tarımsal girdilerin maliyetlerini artırdı ve gıda ithalatına bağımlı birçok ülkeyi kritik bir çifte gerilimle karşı karşıya bıraktı.

90’ların başlarından itibaren, finans piyasaları giderek daha fazla liberalleşti ve Clinton yönetimi tarafından 2000 yılında çıkarılan mevzuat, tarımsal emtia vadeli işlemlerinde spekülasyonu körüklemek için çok şey yaptı. Hızlı ve büyük karlar vaat eden Emtia Vadeli İşlemleri Modernizasyon Yasası, finansal oyuncuları artan veya düşen gıda fiyatlarına bahis oynamaya teşvik etti. Sonuçta finans piyasaları mevcut bir krizi daha da kötüleştirebildiği ayyuka çıktı.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından gelen ilk haftada, piyasalar daha önce bir aylık yatırıma eşit olacak miktarda tarımsal emtiaya yatırım akışı kaydetti. Fakat sistemde başka bir döngü daha vardı. Pazar liberalizasyonu ayrıca büyük şirketlerin güçlerini yoğunlaştırmasını kolaylaştırıyor. Şu anda, bir avuç tarım şirketi küresel tahıl ticaretinin yüzde 90’ını kontrol ediyor. Yüzlerce yan kuruluşu olan ve Archer Daniels, Bunge, COFCO, Cargill ve Louis Dreyfuss’tan oluştuğu için ABCCD’S olarak bilinen bu grup çiftlikten çatala tedarik zincirinin her noktasını ele geçirmiş bulunuyor. Dahası fiyatlar uygun seviyelere gelene kadar stoklarını tutmalarına olanak tanıyan büyük depolama kapasitelerine de sahipler.

KRİZDEN ÇIKIŞ YOLLARINI BULMAK

Dünya çapındaki hükümetler, gıda fiyat dalgalanmaları ve artışları genellikle spekülatif işlemler ve kontrolleri dışındaki piyasa dinamikleri tarafından etkilendiği için dalgalanan dünya piyasa fiyatlarına riskli bir bağımlılık içindedir. Bu bağımlılık, gıda tedarikinde önemli belirsizliklere yol açar ve özellikle kriz veya jeopolitik gerginlik zamanlarında gıda güvenliğini tehlikeye atabilir.

Ülkeler, kendi kamu gıda stoklarını oluşturarak finansal piyasalara olan tehlikeli bağımlılıklarından kurtulabilirler. Bu, onların gıdayı ters döngüsel olarak alıp satmalarını sağlayacaktır. Kamu tampon stoklarının avantajlarından biri, fiyat ve hacimdeki kısa vadeli dalgalanmaları absorbe edebilmeleri, küresel piyasa oynaklığını dizginleyebilmeleri ve böylece tüketiciler ve üreticiler için fiyatların istikrara kavuşmasına yardımcı olabilmeleridir.

Çin ve Hindistan zaten böyle kamu tampon stokları oluşturmuşken, Brezilya devleti küçük çiftliklerden mısır, pirinç ve buğdayın yanı sıra bir dizi başka ürün satın alarak fiyat istikrarı sağlıyor. Bunlar daha sonra, devlet okullarına giden çocuklara günde ücretsiz sıcak yemek sağlayan Ulusal Okul Beslenme Programı (PNAE) gibi kamu kurumlarına sunuluyor. Bu bağlamda, Brezilya kamu kurumlarının gıdalarının en az yüzde 30’unu doğrudan bu tür küçük ölçekli işletmelerden tedarik etmesini zorunlu kılarak aile çiftçilerinin konumunu güçlendirmeyi amaçlıyor.

Umut ve cesaret veren bir diğer neden ise uluslararası köylü hareketi La Via Campesina tarafından başlatılan ve tüm devletlerin ve toplulukların kendi gıda üretimini organize etme hakkına sahip olması gerektiğini savunan “gıda egemenliği” kavramı için dünya çapında sayısız sivil toplum girişiminin mücadele ediyor olmasıdır.

Örneğin, gıdasının yaklaşık yüzde 80’ini ithal eden kriz içindeki Lübnan’daki Buzuruna Juzuruna (Tohumlarımız Köklerimiz) adlı girişim, 2016 yılında ülkenin ilk organik tohum çiftliği olarak kuruldu. Çiftlikte ayrıca eski sert buğday çeşitleri yetiştiriliyor ve tahıllar un haline getiriliyor.

Buzuruna Juzuruna, uluslararası bir tarımsal ekolojik ağda aktif olarak yer alıyor, arıcılık, toprak işleme ve kompostlama gibi konularda ücretsiz atölyeler sunuyor ve yerel, geleneksel buğday çeşitlerini kutlayan ekmek festivallerine katılıyor.

Almanya’da ise Die Freien Bäcker örgütü, on yıldan uzun bir süre önce zanaatkar fırıncılar ve pasta şeflerinin bağımsız bir mesleki derneği olarak kuruldu. Dernek üyeleri, endüstriyel fırın karışımları ve katkı maddeleri kullanmama, eski, dayanıklı tahıl çeşitlerini kaynaklama ve bölgesel değirmenlerle çalışma sözü veriyor.

Sadece kendi fırınları aracılığıyla değil, organik, küçük ölçekli tarımı teşvik etmeye de kararlılar. Die Freien Bäcker düzenli olarak etkinlikler ve atölyeler düzenliyor ve zanaatkar sektörü için daha adil koşullar için kampanyalar yürütüyor.

Ekmek tarihimizin ayrılmaz bir parçasıdır ve hangi bölgeye giderseniz gidin inanılmaz derecede önemli bir rol oynar. Dolayısıyla bir dahaki sefere fırında sırada beklerken veya kendi ekmeğinizi pişirirken, belki de eski Mısırlıları, Paris’teki pazarcı kadınlarını, ABCCD’S adlı yapılanmayı, Buzuruna Juzuruna’yı, tarihi, kültürü, dini, siyaseti, ekonomiyi ve direnişi hatırlayacaksınız. Ve Mısır Arapçasında ekmek için kullanılan bir kelimeyi: Aish… Türkçesi hayat…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir